İstanbul’dan Zonguldak’a sadece onun için gittim. Ağlıyor insanlar yaklaşınca. Çünkü dayak yemiş. Taş atılmış. Aç bırakılmış. Sırf hasta diye, sırf korkuyor diye… Sırf birilerine göre “dokunulmaz” diye. Uyuzu var. Leishmania dedikleri o zor hastalık da var. Muhtemelen gençlik hastalığı da… Ama hâlâ yaşıyor. Hâlâ mama görünce gözleri parlıyor. Çünkü yaşamak istiyor. Çünkü biri onu ilk kez gerçekten sevdi. Bugün tanıştık ama ben onu çok uzun zamandır tanıyormuşum gibi. Güleç’in hikayesi şimdi başlıyor. Bundan sonrası, onun gülüşüyle yazılacak.Devamı yakında…
Evde sağlıklı ödül maması tarifi? 1 sb yulaf veya yulaf unu 1 yk zeytinyağı 1 çk hindistan cevizi yağı 1 çk fıstık ezmesi 2 yumurta 1 rendelenmiş havuç 1 rendelenmiş kabak 1 Muz Ton balığı Malzemeleri videodaki gibi homojen bir kıvam alana kadar karıştırın. Sonrasında kalıplara alıp önceden ısıtılmış 165 derece fırında 40-45 dk pişirin. Fırından hiç çıkarmadan dereceyi 60 a düşürerek 3 saatlik kurutma işlemi yapın. Vakumlu poşetlerde 1 ay, derin dondurucuda 6 aya kadar saklayabilirsiniz ❤️
Bir zamanlar korkudan titreyen, insanlardan kaçan, acıdan gözleri kapanan bir can vardı… Adı Güleç’ti. Sokaklarda dayak yemiş, taşlanmış, aç kalmış… Ve en kötüsü de, insanlardan ümidini kesmişti. Ama o karanlığın içinde bir ışık vardı. Güleç’i ilk gördüğümde gözlerinde “Beni bırakma” diyen bir umut vardı. Ve biz onu asla bırakmadık. Bugün, yaralarını sarıyoruz. Bugün, yeniden güvenmeyi öğreniyor. Bugün, gülümsüyor… Ve biz bu gülüşe şahit olduğumuz için çok mutluyuz. İlk halini unutma. Çünkü her iyileşmenin bir başlangıcı vardır. Güleç’i hatırla. İnsanlardan ümidini kesmiş ama yine de yaşamak isteyen o küçük kalbi hatırla. Çünkü onun hikayesi, aslında bir umut hikayesi…
Dün bir başlangıç yaptık… Bugün, Güleç’in ilk adımı atıldı. O kapıdan içeri girerken gözlerinde hem korku hem umut vardı. Sanki “Yine mi acı?” diye sordu gözleri… Ama bu kez başka. Bu kez elini uzatan biri var ona zarar vermek için değil, iyileştirmek için. Vücudu yara dolu, canı yorgun, kalbi ürkekti. Leishmania, uyuz, açlık, taşlar, korku… Ama hâlâ direniyor. Hâlâ yaşamak istiyor. Bugün tedavisine başladık. Bugün ilk kez “Acımayacak” dedik bir yarasına. Ve ilk defa gözleri, biraz da olsa güvenle parladı. Güleç’in yaraları çok derin. Ama biz daha da derin bir sevgiyi koyacağız oraya. Çünkü iyileşmek, sadece ilaçla değil, sevgiyle olur. Ve bu hikaye… Artık yalnızca bir kurtarma hikayesi değil, bir yeniden doğuş hikayesi. Devamı çok yakında. Çünkü Güleç’in artık anlatacak güzel şeyleri olacak.
Güleç’in yüzüne kimse bakmıyordu… Herkes başını çeviriyordu, yokmuş gibi davranıyordu. Ama bir kişi, “Ben bakarım” dediğinde her şey değişti. Şimdi o gözlerini kısıp gülüyor… Korkuyla bakan çocuk, sevgiyle uyuyan birine dönüştü. Bu bir mucize değil. Para, güç, ayrıcalık hiç değil. Sadece bir el uzandı, bir kalp kabullendi. Ben yapabildiysem, herkes yapabilir. Bu hikâyeyi anlatıyorum çünkü başka bir çocuğun hikayesi seninle başlasın istiyorum. Bir canın kaderi, bir insanın kararıyla değişebilir.
Onu bulduğumuzda ölüme yatmıştı… Gözlerinde hayat ışığı sönmüş, bedeni yaralarla kaplıydı. Her nefesi sanki son nefesi olacak gibiydi. Umudunu, güvenini, yaşama isteğini kaybetmişti… Ama biz ona asla sırtımızı dönmedik. Günlerce tedavi gördü, yaraları tek tek temizlendi, pansumanları yapıldı. Her dokunuşumuzda biraz daha umutlandı, her bakışımızda biraz daha hayata tutundu. Ve bugün… O yaraların çoğu kapandı. Artık korkuyla değil sevgiyle bakıyor etrafına. Kuyruğunu sallıyor, gülümser gibi bakıyor. Güleç’in hikâyesi bize bir kez daha hatırlattı: Sevgi, şefkat ve sabır bir canın hayatını tamamen değiştirebilir. ❤️